2025 Yazının En İyi 20 Şarkısı

Herkes adına konuşmak doğru olmasa da, 2025 yazının önceki yıllara kıyasla daha durgun ve toparlanma süreci gibi geçtiğini söyleyebilirim. Yazın klasik üçlüsü olan kum, deniz ve güneş bu kez yerini içsel dönüşümün motifleri sayılabilecek dinginlik, kaos ve bunalıma bıraktı desem abartmış olmam. Yine de bu sıcak havaların temposunda ritmi bulmamızı sağlayan müzisyenler, iç sesimize eşlik ederek bize adeta rehberlik ettiler. Geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu sene elimizde bir Espresso malzemesi olmasa da, bu yaz Lorde, Haim ve Olivia Dean gibi isimler sık sık adlarından söz ettirdiler.

SANAT

Erdeniz Erten

9/25/202512 min read

20. midsummer pipe dream – Guitarricadelafuente ft. Troye Sivan

Bu beklenmedik ikiliden dinlediğimiz ilk iş In My Room isimli bir düetti ki bu şarkının

ardından midsummer pipe dream artık bu ikilinin uzun süreli bir collabration ortaklığının kanıtı olduğunu gösteriyor. midsummer pipe dream İspanyol pop kültürünü prodüksiyon tarafında taşırken sözel tarafta Troye’un ikinci stüdyo albümünden kalma tatlı ama buruk bir tat yer alıyor. Flamenco türündeki drum-line’ın şarkıya kurduğu hakimiyet bu tarz bir yaz dönemi için kaçınılmaz bir burukluğu kulaklarımıza ritimsel olarak taşıyor.










19. Blue Bird – Lana Del ReyLana

Lana, neredeyse bir yıldan uzun süredir yeni stüdyo albümünde country öğelerine yer vereceğinin ipuçlarını paylaşıyordu. Mayıs ayında kısa aralıklarla Henry, Come On ve Blue Bird teklilerini yayımladı. Prodüksiyon tarafında Lana’nın eski müzik yoldaşı Drew Erickson yer alırken, sözlerde ise Lana ve Luke Laird imzası bulunuyor.

Sakin bir gitar balladı olarak başlayan şarkı, nakarata ulaştığında jazz dokunuşları taşıyan davulların bir keman orkestrasıyla buluşmasıyla farklı bir boyut kazanıyor. Klasik country normlarından uzak duran yapısıyla şarkı, tıpkı Lust for Life albümünde olduğu gibi Lana’nın hayata umut ve tevazuyla devam etme isteğini yansıtıyor.







18. DIE TRYING – PARTYNEXTDOOR, Drake & Yebba

Geçtiğimiz yıl Kendrick Lamar ile girdiği rap battle’dan yara almadan çıkamadığı söylenebilecek Drake, gelen tepkilere aldırış etmeden bu sene de üretmeye devam etti.

PARTYNEXTDOOR ile Sevgililer Günü’nde yayımladığı ortak albümünde eski işbirlikçisi

Yebba ile yeniden bir araya geldi. İkilinin daha önce Yebba’s Heartbreak adlı kayıtta

başlayan ortaklığı, bu kez daha olgun bir formda sürüyor. DIE TRYING’de Yebba’ya

yalnızca kapanış kısmında yer verilmiş olsa da, en çarpıcı sözlerin ona ait olması ve vokalinin

prodüksiyona eşlik eden sakin ama etkili gitar vuruşlarıyla birleşmesi, parçaya tartışmasız bir

ağırlık kazandırıyor. Öte yandan Drake’in şarkı söylemeye duyduğu eğilim bu kayıtta da

kendini gösteriyor; ancak vokal kalitesini koruyarak karşı konulamaz ölçüde klasikleşmeye

aday bir ayrılık şarkısının temelini atıyor.









17. Sugar Talking – Sabrina Carpenter

Yeni albümü Man’s Best Friend’in kapağını yayımladığı andan itibaren yoğun eleştirilere

maruz kalan Sabrina Carpenter, bu çalışmasıyla beklentileri bütünüyle karşılayamasa da

Sugar Talking tartışmasız diskografisinin en dikkat çekici parçalarından biri olarak öne

çıkıyor. Partnerinin yetersiz kalan kelime oyunlarına karşılık veren sözleri, Carpenter’ın

olağanüstü vokal performansıyla birleşerek şarkıyı güçlü bir noktaya taşıyor. Her ne kadar yapısı itibarıyla yaz aylarının coşkusuna tam anlamıyla ait olmasa da, Sugar Talking çok

geçmeden serin akşam meltemlerinin saçımıza dokunduğu son yaz günlerinin hüznünü

kucaklayabilen bir parça niteliği kazanıyor.











16. 12 to 12 – sombr

2025’in başından beri adından sıkça söz ettiren Shane (Sombr’ın gerçek adı), 12 to 12 ile

kendisinden beklenen “yeni yükselen erkek popstar” kalıbına uyduğunu açıkça kanıtladı.

Gitarda efsanevi müzisyen Tony Berg’in Elvis’i andıran vuruşları ve davullardaki enerjik

dokunuşlar, şarkıya modern-klasik bir pop tınısı kazandırıyor. Bu altyapının üzerine Sombr’ın chest ve head voice arasında pürüzsüz bir şekilde geçiş yaptığı vokalleri eklenince, ortaya yazın en çok dikkat çeken parçalarından biri çıkıyor. Söz yazarlığından stüdyodaki prodüksiyon sürecine kadar her aşamada etkin bir rol üstlenen Sombr, bu şarkıyla hem

eleştirel övgü hem de ticari başarı yakalayarak adını zirveye taşımış durumda. Öyle ki,

yaklaşan Grammy Ödülleri’nde “Best New Artist” kategorisinin en güçlü adaylarından biri

olarak görülmesi sürpriz sayılmaz.











15. YUKON – Justin Bieber

Açık konuşmak gerekirse Justin Bieber, kariyerinde belki de en doğru adımı atarak yeni

stüdyo albümünde vokaline en uygun prodüksiyonu yaratabilecek müzisyenlerle çalışmaya

başladı. Albümün baş prodüktörlerinden biri olan Dijon’un dokunuşları, şarkıların

notalarında yoğun biçimde hissediliyor. Buna ek olarak SZA’nın uzun soluklu kreatif ortağı

Carter Lang ile, ikilinin Snooze Remix düetinde yakaladığı uyumun da etkisiyle, Bieber

sonunda kendini bulduğu bir albüm ortaya koyuyor. Ortaya çıkan bu iş, kusursuz bir R&B

başyapıtı olmasının yanı sıra yaz için mükemmel bir tını barındırıyor. Özellikle bu parça,

Bieber’ın diskografisinde haklı bir şekilde öne çıkan nadir eserlerden biri olmayı başarıyor.












14. NUEVAYoL – Bad Bunny

Benito’nun albümü, 70’lerin Porto Rikolu salsa klasiği Un Verano en Nueva York’a (El Gran

Combo de Puerto Rico ve Andy Montañez) saygı duruşunda bulunarak açıyor. Bu kült

şarkının ABD’ye, özellikle de New York’a taşan etkisinden ilham alan Benito, eseri sürpriz

bir şekilde dembow’a dönüştürüyor; böylece hem daha kentsel bir dokunuş katıyor hem de

kendini en rahat hissettiği türlerden birinde deneysel bir çıkış yapıyor. NUEVAYoL, Porto

Riko ve Dominik Cumhuriyeti’ne dair kültürel göndermelerle bezeli sözleri, Latin hip-hop

ritimleri ve salsa–reggaetón elementlerini bir araya getirerek adeta bir marş niteliği taşıyor.

Bad Bunny’nin tartışmasız şaheseri olarak anılabilecek bu parça, sosyal medyada ve küresel

müzik sahnesinde bu yaz hızla yayıldı; aynı zamanda New York’ta genişleyen Porto Rikolu

ve Dominikli göçmen topluluklarına da güçlü bir saygı duruşu sundu.










13. Sugar On My Tongue – Tyler, The Creator

Tyler, dinleyicilerini şaşırtan bir hamleyle sürpriz albümü DON’T TAP THE GLASS’ı

yayımladı ki asıl şaşkınlık, albümün kendiliğinden duyurulmasından çok, Tyler’ın önceki

albümü CROMAKOPIA’nın çizgisinden ve Tyler’ın tüm diskografisinden tamamen farklı bir

yola sapmış olmasından kaynaklanıyor. Bu albümde, 90’lar ve 2000’lerin Afro-Amerikan

hip-hop ve dance sahnelerine bilinçli bir saygı duruşu söz konusu. Bu duruş bilhassa Tyler’ın

Pharell Williams’a olan müzikal aşkı ve saygısından kaynaklanıyor olabilir ki albümün ritmik

yapısı Pharell’in tarzına oldukça yakın bir çizgide ilerliyor. Özellikle öne çıkan “Sugar On

My Tongue”, nostaljiye yaslanmakla yetinmeyip bu dönemin estetiğini yeniden kurguluyor.

Ritmik gücüyle yazın en çok konuşulan parçalarından biri olurken, Tyler’ın sanatsal risk

alma cesaretini de temsil ediyor.











12. AWARDS SEASON – Bon Iver

Huzurlu ama bir o kadar da melankolik atmosferi, elektronik katmanlarla örülü folk tınıları ve

Justin Vernon’un kırılgan vokal dokusu, Awards Season’ı Bon Iver’ın diskografisinde ayrıksı

bir konuma yerleştiriyor. 2000’lerin başından beri indie-folk sahnesinin en özgün

figürlerinden biri olarak anılan Vernon, bu parçada akustik sadelikle dijital manipülasyonu

ustaca harmanlayarak dinleyiciyi zamansız bir yankının içine çekiyor. Albümün bütünü, tıpkı

sanatçının kariyerinde olduğu gibi, içsel bir yolculuğu andırıyor ki bu konumda yalnızlık,

hafıza ve kimliğin parçalı doğası dinleyicinin merkezine geçiyor. Kritik açıdan albüm, Bon

Iver’ın en bütünlüklü ve olgun işlerinden biri olarak karşılanırken, kimi yorumcular deneysel

yapının zaman zaman dinleyiciyi dışarıda bıraktığını vurguluyor. Ticari anlamda ise, Awards

Season geniş kitlelere hitap etmekten ziyade, “dinleyenle samimi bir bağ kurma” iddiasını

sürdürüyor.












11. Clearblue – Lorde

Başlığını aynı isimli gebelik testi markasından alan Clearblue, Lorde’un dördüncü stüdyo

albümü Virgin’in yedinci parçası olarak öne çıkıyor. Parça, korunmasız cinsel ilişkinin

beklenmedik bir gebelikle sonuçlanması konseptini işlerken, bu şok edici olayın ardından

gelen karmaşık duyguları müzik aracılığıyla aktarmaya çalışıyor. Lorde, görülebilecek en

minimalist elektronik altyapıyı ve hafif ancak yüksek vokal tonlamalarını kullanarak,

dinleyicide hem kaygı hem de bir tür içsel hesaplaşma hissi uyandırıyor. Şarkı kelimenin tam

anlamıyla duyguları çırılçıplak bırakırken dinleyiciye de Lorde’un en hassas yönünü dinleme

şansı kazandırıyor. Bu yönüyle Clearblue, Lorde’un diskografisinde duygusal yoğunluğunu

cesurca ortaya koyduğu ve deneysel pop sınırlarını zorladığı parçalar arasında sayılabilir.















10. Man I Need – Olivia Dean

Man I Need, Olivia Dean’in duygusal derinliği ve sofistike vokal tekniğini öne çıkaran bir

parça olarak öne çıkıyor. Minimalist ama ritmik prodüksiyonu, soul ve modern pop

unsurlarını ustaca harmanlarken, Dean’in vokal ifadeleri şarkının merkezine yerleşiyor ve

dinleyicide hem arzuyu hem de kırılganlığı hissettiriyor. Şarkı, sözel olarak romantik

beklentileri ve karşı konulamaz bir bağlılığı işlerken, müzikal olarak da sıcak tonları ve hafif

ritmik hareketleriyle yaz ruhuna uyum sağlıyor. Bu yönüyle Man I Need, Olivia Dean’in yaz

aylarında hem duygusal açıdan yoğun hem de melodik olarak akılda kalıcı bir eser olarak

önümüze çıktığını bize söyleme şansını getiriyor.














9. Old Recliners – Role Model

Role Model’ın Old Recliners’ı, 2025 yazının melankolik ama aynı zamanda rahatlatıcı

tarafını temsil eden bir parça olarak öne çıkıyor. Minimalist indie-pop prodüksiyonu ve

dingin gitar tonları, yaz günlerinin içsel durgunluğunu ve hafif nostaljik havasını yansıtıyor.

Sözlerdeki samimi ama sorgulayıcı anlatım, dinleyiciyi geçmiş anılarla yüzleştirirken (“I

remember when the days were long...”), Role Model’ın pürüzsüz vokalleri parçayı hem sıcak

hem de düşündürücü kılıyor. Bu şarkı, 2025 yazının içsel temposunu yakalayan nadir

eserlerden biri olarak değerlendirilebilir ki Tucker (Role Model’ın gerçek ismi) en sonunda

hak ettiği ilgiyi yavaş da olsa görerek bunu dinleyicilerine kanıtlıyor.














8. Relationships – HAIM

HAIM kız kardeşlerin Mart 2025’te yayımladığı Relationships, grubun karakteristik SoCal

rock sound’undan uzaklaşarak ‘90’lar R&B’si esintili, groovy bir pop-rock-R&B karışımı

sunuyor. Este, Danielle ve Alana Haim’in birbirine uyumlu vokalleri ve parçanın akışkan bas

hatları, şarkıyı hem ritmik hem de duygusal olarak yoğun kılıyor. Bu yazın temposuna uyum

sağlayan Relationships, dışarıdan eğlenceli ve akılda kalıcı bir melodi sunsa da, sözlerinde

aşkın karmaşıklığını, duygusal yorgunluğu ve romantik ilişkilerdeki belirsizlikleri dürüstçe

ele alıyor. Parça, aşk ve hayal kırıklığının iç içe geçtiği anlarda yaşanan içsel çelişkileri

gözler önüne seriyor; “I think I’m in love, but I can’t stand fucking relationships” gibi

dizeler, dinleyicide hem tanıdık bir yorgunluk hem de derin bir empati uyandırıyor. Müzik

videosunda tersine anlatılan bir ayrılık hikâyesi, şarkının teması olan ilişkilerin döngüselliğini

görselleştiriyor. Böylece Relationships, HAIM’in uzun süreli sessizliğinin ardından

yayımladığı, hem kişisel hem evrensel bağlamda aşkın karmaşıklığını tartışmaya açan ve

yazın duygusal panoramasına mükemmel uyum sağlayan bir eser olarak öne çıkıyor.















7. Backseat – Balu Brigada

Balu Brigada’nın Backseat’i yalnızca ritmik enerjisiyle değil, aynı zamanda duygusal

yoğunluğuyla da dikkat çekiyor. Altı dakikalık süre boyunca parçanın her anı, anlatıcının

kırılgan ve tek taraflı bir aşkta yaşadığı duygusal kopukluğu ve teselli arayışını güçlü bir

şekilde yansıtıyor. Minimal ama etkili prodüksiyon, parçanın başından sonuna kadar

dinleyiciyi içine çekiyor ki dahası şarkının ikinci yarısından itibaren ise Tame Impala’yı

anımsatan psikedelik dokunuşlar ve atmosferik synth katmanları, şarkıya hem modern hem de

nostaljik bir boyut kazandırıyor. Portal adlı debüt albümleri, Balu Brigada’yı yalnızca yazın

ritmik isimlerinden biri olarak değil, aynı zamanda Grammy’lerde “Album of the Year”

kategorisinin iddialı adaylarından biri olmaya hak kazandıracak kadar güçlü bir aday olma

şansını sunuyor. Parça, hem melodik hem de duygusal açıdan bu yazın en güçlü ve etkileyici

eserlerinden biri olarak kabul edilebilir.
















6. Reborn – Miley Cyrus

Mistik atmosferi, 2000’lerin dans pistlerini çağrıştıran enerjisi, tutkulu fakat ağır bas yapısı

ve Miley’nin tekrara yaslanan fakat şaşırtıcı derecede uyumlu sözel oyunlarıyla öne çıkan bu

parça, sanatçının diskografisindeki en dikkat çekici işlerden biri olarak öne çıkıyor.

Something Beautiful albümü ise Miley Cyrus’un kariyerine sanatsal açıdan yeni bir derinlik

kazandırıyor. Grammy ödüllü sanatçı, müzikal açıdan hem kohesif hem de koherent bir yapı

ortaya koymayı başaran yeni albümüyle eleştirmenlerden büyük övgüler alırken, ticari

anlamda beklenen karşılığı bulamadı. Lakin bu durum, Cyrus’ın “sanat için sanat” anlayışını

sürdürdüğünü ve piyasa kaygısından bağımsız olarak tutarlı bir estetik vizyon

geliştirebildiğini kanıtlıyor. Reborn ise buna imzasını atan olağanüstü bir sanat eseri.














5. Sugar! Honey! Love! – Kali Uchis

Gün geçmiyor ki Kali Uchis diskografisine bir öncekinden daha güçlü ve tutarlı bir albüm

eklemesin. Debüt albümünden bu yana inanılmaz derece etkileyici bir “album run”

gerçekleştiren sanatçı bu sefer annesine adadığı Sincerely, adlı albümüyle tekrardan

sevenleriyle buluştu. Sugar! Honey! Love! ise Kali’nin kırılgan vokalleriyle usta kalem

oyunun bir araya geldiği bir başka şaheserlerden biri. Her ne kadar ticari ve kritik açıdan

sürekli başarılara koşsa da Kali, hala başarılarıyla ödüllendirilemeyen bir latin/amerikan

sanatçı olarak kalmaya devam ediyor ki bu seneki en büyük müzikal beklentilerimizden birisi

Kali’nin acilen ödül törenleri tarafından fark edilip taçlandırılmasıdır.













4. Times Like These – Addison Rae

Times Like These, sanatçının debut albümü Addison’dan altıncı single olarak öne çıkıyor ve

sanatçının hızlı yükselen pop kariyerinin bir dönüm noktası niteliğini taşıyor. Şarkı, yaşamın

karmaşasına ve ani değişimlerine dair bir içsel yansıma sunarken, Rae’in vokal performansı

modern pop estetiği ile The Pussycat Dolls’u anımsatan görsellik arasında dengeli bir köprü

kuruyor Times Like These, Addison’ın sanatsal çıkışını sadece sosyal medya etkisiyle değil,

ritmik pop altyapısı ve estetik seçimleriyle de desteklediği bir parça olarak, 2025 yazının

kasvetli ancak enerjik ve tabii ki dikkat çekici eserlerinden biri olarak öne çıkıyor.













3. The Sofa – Wolf Alice

Wolf Alice’in The Sofa parçası, yaşamın karmaşıklığı ve yaşlanmanın getirdiği farkındalık

üzerine düşündüren bir şarkı olarak öne çıkıyor. Şarkı, hem kişisel hayatın polarize edici

yönleriyle hem de bir grup olarak deneyimlenen dinamiklerle yüzleşmeyi konu alıyor;

anlatıcının “her şeyi çözmeye çalışmamak” yaklaşımı, dinleyicide hem rahatlatıcı hem de

düşündürücü bir etki yaratıyor. Grubun bu albümde Greg Kurstin ile executive prodüktör

olarak çalışması, önceki kaydı Blue Weekend’den oldukça farklı bir ses ve prodüksiyon

derinliği sunuyor. Buna rağmen Wolf Alice, hem müzikal hem de sözsel olarak zamana

uyumlu bir yapı kurmayı başarmış ki Kurstin sayesinde ortaya çıkan Adele tınısı, grubun

İngiliz rock yapısıyla birleşince kusursuz bir kohesif bir bütünlük sağlıyor; albüm, modern

yaşamın duygusal ve ritmik temposuna mükemmel şekilde tercüman oluyor. Eleştirmenler

tarafından 2025’in en önemli albümlerinden biri olarak değerlendirilen çalışma, grup için

yalnızca bir stil evrimi değil, aynı zamanda çağdaş pop-rock ve indie sahnesine dair güçlü bir

ifade oluşturuyor. The Sofa, kişinin güncel manevi konumundaki yerini her şekilde

benimseyip dingin bir sessizliğe kavuşma arzusunu anlatıyor. Bu, aslen bir şeylerin reddini

temsil etmekten ziyade sadece sineye çekilmek isteyen bir anlatıcının iradeli bir şekilde

hayatında olan bitenleri sindirmek için çevresinden beklediği çağdaş anlayış biçimini dile

getiriyor.













2. Stateside – PinkPantheress

PinkPantheress’in Stateside, ikinci mixtape’i Fancy That’in ikinci single’ı olarak bu yaz öne

çıkıyor ve sanatçının kendi ifadesiyle projedeki en sevdiği şarkı olma özelliğini taşıyor.

Müziğin kendisi, hafif breakbeat ritimleri, nostaljik garage ve drum’n’bass dokunuşlarıyla

yaz boyunca hem ritmik hem de enerjik bir hava yaratıyor. Stateside, PinkPantheress’in ikincimixtape’inde modern UK elektronik pop ile duygusal bir samimiyeti bir araya getirdiği, 2025 yazının hem dans pistlerinde hem de kulaklıklarda yankılanan parçalarından biri olarak öne çıkıyor. Bunlara ek olarak Pink, 2025 itibarıyla kariyerinin hem sanatsal hem de ticari açıdan zirve noktasını temsil ediyor. Stateside ve diğer son projeleri, sanatçının vokal timbresinde olağanüstü bir rezonans, melodik konturda sofistike bir modulasyon ve harmonik yapıda çarpıcı polifonik dokunuşlar içeriyor. Elektronik altyapılarda kullandığı minimal

breakbeat’ler ve organik perküsyon öğeleri, şarkının ritmik karmaşıklığını derinleştirirken,

aynı zamanda pop sensibilities ile deneysel elektronik unsurları ustaca harmanlayarak çağdaş

pop müziğin estetik sınırlarını genişletiyor. Ticari açıdan ise Pink, global müzik piyasasında

streaming verileri, sosyal medya etkileşimleri ve festival performanslarıyla kendi kulvarında

zirveye ulaşmış durumda; bu, onun yaratıcı vizyonunu sürdürülebilir bir popülerlik ve ekonomik başarıyla

birleştirdiğinin kanıtı.














1.Nice To Each Other – Olivia Dean

Olivia Dean’in Nice To Each Other’ı, 2025 yazının tartışmasız en parlak ve etkileyici şarkısı

olarak öne çıkıyor. Parça, Dean’in karakteristik soul-pop vokal tonlamalarıyla başlıyor; chest

ve head voice geçişlerindeki pürüzsüzlük, dinleyicide hem duygusal yoğunluk hem de vokal

dinamizmi hissettiriyor. Minimalist ama sofistike prodüksiyon, sıcak analog synth dokuları,

yumuşak perküsyon ve ritmik bas hatlarıyla destekleniyor; armonik olarak zengin akor

progresyonları, özellikle nakaratlarda yapılan modülasyonlarla şarkıyı sarmalayan bir

deneyim sunuyor. Lirik açıdan nazik ve empatik mesaj verirken, verse’lerin sakinliği ve

chorus’un yükselen enerjisi, yazın hem huzurlu hem de coşkulu yanlarını mükemmel şekilde

yansıtıyor. Bu nedenle Olivia Dean’in listede Man I Need ile birlikte iki kez yer alması hiç de

şaşırtıcı değil: biri yazın duygusal derinliğini ve empatiyi temsil ederken (Man I Need), diğeri

(Nice To Each Other) yazın enerjik, melodik ve ritmik açıdan zirvesini simgeliyor. Eylül

2025’te çıkacak albümü The Art of Loving, şimdiden bu iki şarkının yarattığı yüksek

beklentiyi devam ettiriyor; Dean, hem vokal ustalığı hem prodüksiyon zekâsı hem de yaz

ruhuna uyumuyla, 2025 yazının en ikonik ve etkileyici sanatçılarından biri olarak

konumlanıyor.